KİŞİNİN KENDİ OLMASI

Bakış açımız hayatı ne şekilde algıladığımızın bir neticesi olarak çıkıyor karşımıza. Düşünme ve görüş ayrılıklarımızın sonucunda yaşam şeklimiz oluşuyor. Farklılıklarımız bizleri birbirimizden ayıran, benlik yargılarımızı oluşturan karakter biçimlerimiz.
Tüm insanlar en temelde fizyolojik ortak gereksinimleri dahilinde hayatlarına devam ederler. Yemek yer, su içer, aldıkları nefes sayesinde hayatta kalırlar. İçinde bulunduğumuz toplum dahil olmak üzere en temel ihtiyaçlardan başlayıp, sonrasında kişiliğimizin doğrultusunda farklı yönlere ayrılabiliyoruz. Bunda en fazla etken kişinin duygu, düşünce, inandıkları ve bunun sonucunda ortaya koyduğu davranışlarıdır.
Peki aynı toplumdaki insanları bile birbirinden ayıran, farklı yapan kendi duygu ve düşünceleri midir?
İnancımız, düşünce yapımız ve ortaya koyduğumuz eylemler sonucunda kişi bir benlik oluşturur. Kendince en doğru şekilde yaşamaya devam eder. Bazen kendi duygu, düşünce ya da planlarında takıldığı noktadan kaynaklı soru işaretleri oluşur. Kendisini başkasıyla kıyaslayan ya da yaptıklarından pişmanlık duyan kişilerde aşılması gereken zor durumlar ortaya çıkabilir. Bulunduğu yerden memnun olmayan ya da kendisi olmaktan mutlu olmayan kişilerde etrafındaki insanların mevki ya da durumlarıyla yaptıkları kıyas sonucu kendilerini daha yetersiz hissetme durumu ortaya çıkar. Başkasında olan ama kendisinde olmayan ne varsa onu üzer. Üzüldüğü eksiklikleri yönünde çabalayan kişi başarısızlık duygusuna kapılabilir. Zor hedefler karşısında kendini yenik hisseden biri yapabileceği işler konusunda da rahat değildir.
Yaşam devam etmekte, engeller onları aşmamız için karşımıza çıkmaktadır. Bu şekilde kendimizi geliştirip hayata daha da adapte olmak bizim elimizde. Yapabileceklerimiz peşinde istikrar gösterirsek o zaman çabamız anlam bulur.
Yaşamımızdaki hedefler eğer hırslarımız haline gelirse o zaman işler biraz değişebilir. Gidilecek nokta biraz sonuç değiştirir. Bu çok ince bir çizgidir. Varılmak istenen noktanın aşılması gereken zorluk olmaktan çıkıp, ille de yapılması zorunlu hale gelmesi kişilerde başaramama korkusu yaratabilir.
Eğer yaşamda hedeflenen, yaşantılar sonucu oluşan tecrübeler ya da çıkartılanlar anlamlar değilse, kişi bir başkasının yaşantısına özeniyorsa yani kendisinin en başarılı ve güçlü haline değil de başka birinin gücü onu cezbediyorsa, kendini en başta kötü olarak yargılamıştır zaten. Bir başkasının yerinde olmak özentisi duygu karmaşasına yol açabilir. Bunun da çoğu zaman negatif getirileri vardır.
Kıskanmak; kişide sonunu getiremediği ve istediğini elde edemediği duygularını çağrıştırır. Kıskançlık duyan insanlar bir bakıma kendi yetersizliğini kabul etmiş kişilerdir.
Söz ettiğimiz duygular kişinin kendini ve kendi meziyetlerini kabullenmeyip, sonucunda oluşabilecek duygulardan bazılarıdır.
Duygularımız tüm bunlar ve daha birçok şeye yön veriyor hayatta. İnsanlar duygularıyla yaşar, mantıklarıyla da duygularına yön verirler. Yaşamdaki her olaya duygularımızla bakmak, duygusal düşünüp tepki vermek hem bizi hem de etrafımızdakileri yorar. Gelinen noktada çözüm daha da zorlaşabilir.
Sonuç olarak hayata bakışımızda mantığımız yönünde ilerleyip duygularımızı kontrol edebilirsek hayat çok daha eğlenceli ve sorunsuz olacaktır.
Sevgiyle kalın…
Diğdem Kural Keskin
Aile Danışmanı, Çocuk Terapisti, WISC-R Zekâ Testi Uygulayıcısı
Instagram: çocuk_aile
Facebook: Çocuk ve Aile (@digdemkuralkeskin)
İletişim numarası: 0534 6667666
Henüz yorum yapılmamış.