ACIYI SEMBOLLEŞTİRME (Seans 3)

Çok uzaklara dalıp gitmişti çocuğun gözleri yine… Öğretmeni ikinci kez ismini söylüyordu ki; şimdi anlayabildi ona seslenildiğini. Şöyle bir irkildi bir anda arkadaşlarının kıkırdamalarını duymuştu ama umurunda da değildi bu zaten. Tekrara aynı talimatı almıştı “teneffüste yanıma gel biraz konuşalım” tamam dercesine başını salladı çocuk. En son baktığında işlemlerle dolmuş olan tahtaya bakıp isteksizce defterine geçirmeye başladı yazılanları…
Zil çaldığında öğretmeni rehberliğe uğraması gerektiğini söyledi. Daha önce gittiğinde rehberlik öğretmeni tırnak yeme, parmağının yanındaki etleri koparma konusunda uzun uzun onunla konuşmuş birtakım önerilerde bulunmuştu. Tuhaf bir kokusu ve o kadar da berbat bir tadı olan acı oje de vardı bu önerilerin içinde. Bunu sürdüğünde çocuk yemekten sözde vaz geçecekti tırnaklarını. Halbuki daha iyiydi işte acısına bir de ojenin acısı eklenmesi. Hem zaten bu kendi tercih ettiği bir davranıştı. Bir şey sonucuydu bu tırnak yemek kendine zarar vermek. Bilinçli bir durum yani. Daha sonrasında alışkanlığa dönüşecek olan bilinçli bir hareket. Ortadan kaldırmak kendi elinde miydi? Ya da artık yapmaktan vazgeçince sorunun çözüldüğü anlamına mı geliyordu? Tabi ki hayır, bilincinde olan şey acının hepsini çocuğun çekmesi annesine hiçbir şey kalmamasıydı. Tıpkı bir gün pazardan dönerken tüm torbaları kendi taşımak istemesi gibi. Tüm yükü taşıyabileceğini sanmış bunun için çok çabalamış elleri acıya acıya taşıyabildiği kadar annesine de vermemişti. En sonunda dayanamamış olduğu yere çömelivermişti. Annesi yüklensin istemiyordu torbaları. Belki de hayatın yükünün altında ezilmesinden korkuyordu annesinin. Sonra aklına gelmişti; hayaletlerin korkusundan daha büyüktü bu korku… Hayaletler aslında kafasının içinde mi geziyorlardı, ya kaçacak bir delik bulup ta annesini rahatsız etmeye giderlerse ne olurdu? Aklına terapist ablasının söyledikleri geldi bunlar için. Gerçek rahatlık ve rahatsızlığı konuşmuşlardı. Ne olduğuna anlam verememişti düşündüğünde rahatlığın. Sonra “en rahat, en yumuşak, en sıcak, en güzel kokan, en sevindiren, en gülümseten, en mutlu eden yer ya da biri ya da şey olarak düşünürsek” demişti ablası, “bu nerede olsun? hadi gözlerini kapat ve bunların hayalini kur bakalım”. Ne kadar da çok yer vardı hayal kuracak, park, salıncak, hamburgerci, doğum günü partisi, tatile gittikleri otel, bindiği o üzeri açılır spor araba, denizde bir tekne çocuk tüm bunları aklına getirip eksik bir şey bulup vaz geçmişti. Sonunda ağzından “bizim salondaki üçlü koltuk” diye çıkıverdi. Annesi yanında önlerinde bir tepsi içinde en sevdiği portakallı kek ve ılık süt. Annesiyle ödev yapıyorlar. Arada kahkaha atıyorlar. Çocuk diyor ki “Anne bu sefer söz verdin konuşacaksın babamla, sana kocaman bir hediye paketiyle gelecek. Paketin içinde kollarını iki yana açmış kalp yastığı bulunan pelüş bir oyuncak, sen seversin oyuncakları hem oyunumuza devam ederiz. Ben oyuncağımı konuştururum, sen konuşturursun. Sonunda kol kola girip şarkı söyler oyuncaklarımız…”. Hayali içine mutluluk saçtı. Huzurlu hissetti annesi aklına gelince. Güçlü olacaktı. Böyle konuşmuşlardı ablayla. Çünkü birlikten güç doğardı. Yalnız kalan hatalıydı. Ama onlar birbirlerine kenetlenmesi gereken çok güzel bir aileydi. Hatası yüzünden babasına küsemezlerdi hep. Ama cezasını çekmeliydi, her gece oyuncakları o toplayıp bulaşık makinesini bile o yerleştirmeliydi. Annesi çok yorulmuştu zaten. Bir de karara varmışlardı terapist ablayla, bu kadar misafirperverlik yeterdi. Acıyı başka ülkelere göndermenin zamanı gelmişti artık. Örneğin cadılar ülkesine ya da kocaman devlerin diyarına. Kim ne haksızlık yaptıysa acısını çekip hatasını anlamanın zamanı gelmişti artık…
Sevgiyle kalın…
Diğdem Kural Keskin
Aile Danışmanı, Çocuk Terapisti, WISC-R Zekâ Testi Uygulayıcısı
Instagram: çocuk_aile
Facebook: Çocuk ve Aile (@digdemkuralkeskin)
İletişim numarası: 0534 6667666
Henüz yorum yapılmamış.